Üst üste iki Grange romanını bir solukta bitirdim.

İlk okuduğum kitap olan “Taş Meclisi” için yorumlarımı siteyi takip edenler biliyor. Fakat Şeytan Yemini bambaşka bir kitap.

Konu, bir polisin yine polis olan en yakın arkadaşının intihar denemesi sonucu komaya girmesini, bunun nedenlerini ve bunu araştırırken bağlantılı olabileceğini düşündüğü cinayetleri soruşturmasını içeriyor. Süreç çok zekice işlenmiş. Arada sıkmadan dini konular da eklenmiş. Sonuna kadar durum bu şekilde gitmekte. Ama sanki sonunda yayınevi arayarak hadi gönder kitabı demişcesine bir son uydurmak zorunda kalmış.

Adamın intihar teşebbüsü ile başlıyor süreç. Karısının tepkisi ve baş kahramanın kendisi gibi Katolik okulundan çıkan arkadaşının dini nedenlerle intihar edemeyeceği fikri ile değişik bir yola sapıyor. Hangi davaları takip ediyordu, nerelere gitmişti derken satanistlerin arasında buluyor hatta iyi ile kötünün şeytan ile Tanrı ‘nın tam ortasında buluyor kendini.

Fransada başlayan dava Vatikanda, Sicilyada, Polonyada sürekli bir koşturmaca halinde sürüyor. Kimi yerlerde saçmalasa, tutarsızlıklar olsa da hatta kimi zaman sanki bir Türk filminin senaryosunu andırsa da bir solukta okunacak bir kitap. Kaçırmamalısınız.

Arada tam oturmayan noktalar var. Kitabı okurken konuları nasıl bağlayacak gibi sorular kafanızda oluşacak ki Grange, bu bağlantıların hepsini oluşturuyor. Ama kitabın sonu fiyasko. Bununla beraber şeytanın etkisi ile kontrollerini yitiripte suç işleyenlerin sorgulanması sırasındaki koku için de bir açıklama yapılmamış.

Taş Meclisi gibi pespaye bir kitabın dahi filmi çekilmişken bu kitabın filme alınmamış olması ilginç geldi. Manon için en ideal kişi Joanna Krupa olarak gözümde canlanıyor. Matt için ise Reno ‘nun genç hali biçilmiş kaftan.

Yorum bırakın